(Yazı, Romeo & Juliet kitabına dair spoiler içerir)
Aşk ile yürüyen sırtında dünyayı taşır! Aşksız yürüyen, beden diye bir ceset taşır! – Tapduk
Aşkla dair söylenmiş sözlerin çoğu beylik, tecrübeye dayalı, indî düşünceler. Aslında ‘’aşk’’ adına, aşkı yaşamış herkes aşk aynalarında, yansıyan her ne varsa onu anlatmakta. Yansımayla yanılsama arasında gelip gitmek, çelişkiler dünyasında yaşamak gibi ‘’aşk’’ ve tabi aşık olmak.
Duygu olarak aşkta aslında bir yaman çelişki, paradoksal bir hakikat yatmakta :
Aşk kavuşmak isteği, sürekli artan bir istek…
Kavuşmak son nokta, hızlıca azalan bir istek…
Aşka müptela derecesinde tutulanlara ‘mecnun’ deniyor. Bir nevi deli yani. Duygu hali olarak aşk; yanma, tutulma, delilik, erime, bağlanma, pervane olma, kaidelerden kurtulma…gibi kavramları barındırıyor.
Dünya adesesinden bakıldığında aşkın en yaygını kadın – erkek arasında yaşanan gibi görünmekte. Ama bu doğru değil. Mecazi Aşk’ın en üst sınıftan karşılığı kadın – erkek arasında yaşanan aşk olabilir. Yoksa günümüz sefih ve bohemliği açısından baktığınızda ‘ benlik aşkı ‘nı en yaygını olarak görmek mümkün.
Mecazi Aşk üzerinde saatlerce konuşmayı yeğlerim, zira bana günümüz bohemliği içerisinde bu mecazilik manidar gelmekte. Çünkü ‘aşk’ halinde, mecazi dahi olsa kutsallığın ve hakiki aşkın bir minik izdüşümü var. Mecazi aşkın üzerinde sanki incecik tenteneli bir hakiki aşk perdesi var. Aşık – maşuk arasındaki o şiirsel hal, hayat tuvalinde çok anlamlı gözükmekte. Maşuk malum, aşık olunan. Aşık olma fiili genelde erkeğe, olunan da kadına atfedilmekte… yaratılış sanat harikaları noktasında baktığınızda pek de şaşırtıcı değil aslında. Aşık olunanın, aşık olandan daha sanatlı olması gerçeği bu. Takdir edici – takdir edilen, gören – görülen, alkışlayan – alkışlanan gibi…
Alabildiğine sayısız aşk türlerini en anlamlı iki şekle indirgemek mümkün, mecazi ve hakiki. Mecazi aşkların tamamına mecazi olarak bakmak mümkün, yani arzu edilen isteğe ulaşılma şansı 0 ile 1 arasında bir yerde. 1’e ulaşmak imkansız! Bir de aşkta, bir tek taraflılık hali var. Bazılarına göre subjektif bir olasılık bu durum. Yani her aşık olan, aynı aşkı karşıdakinin de yaşadığı yanılsamasına düşüyor. Bu olasılığın zorluğu hatta imkansızlığı ortada. Aşık olan hangi saiklerle böyle bir ateşe düçar oluyorsa, aynı sebep ve saiklerin de karşı da olması ve onun da aşık olması çok bilinmeyenli bir denklem zorluğunu anımsatıyor. Erkeğin kadın karşısındaki mecazi aşk tufanının aynısını kadından erkeğe karşı beklemek, yaradılış, fıtrat ve benlik kavramlarına bir cehalet durumunu ortaya koyacaktır. Mecnun olanın Leyla karşısındaki halindendir ki, ‘’mecnun’’ hem sıfat hem isim hem de zarftır.
Her neyse; zaten mecazi…! Yaklaştıkça maşuka, içte yakılan ateşe değmediğine de aşık şahit olmuyor mu ki! İşte mecazilik! Bir de bunun hakikisi var… yani aşık olunan ‘Şey’in, sizin aşkınızın O’nunkinin yanında hep aciz kalma hali. Düşünebiliyor musunuz, aşıksınız ama Maşuk’un size karşı şefkatinin yanında aşkınız hep zill (gölge) olarak kalıyor.
Romeo muydu o, yoksa Juliet mi?
Aşkı ilk defa kitaplardan tanımış biri değilim. Neyle karşılacağımı bilerek okumaya çalıştım. Ama senelerdir okuma şevkim vardı. Bir başyapıt evet ‘’ Romeo ve Juliet ‘’. Shakespeare, hacmi küçük bir tiyatral yazıt kaleme almış, beş perdelik. Bir oyun aslında bu… hayat gibi işte. 16. Yüzyıl eseri olarak kabul edilen bu aşk hikayesinin ‘lirik dönem’ diye bir dönemin yaşandığı zamanlarda kaleme alındığı düşünülüyor. Sonu trajik olduğundan olacak, hikaye bir trajedyadır.
Türkçe çevirisinden okumak bahtsızlığını yaşamış olup lirik anlatımı için zoraki bir gayret sarfetsem de, kitaptaki çarpıcılığı hemen hissettim.
Klasik gelebilir, iki düşman ailenin çocuklarının yaşadığı aşk bu. Kırk iki saat içinde yaşanan bir trajedi. Malum trajedi, ölümleri çağrıştırır. Zaman; boş soyluluğun itibar ettiği zamanlar. Hukuk gukuk, samandan soy-sopun sap olduğu zaman. Aşkların rahat ve rehavetlerde ortaya çıkmayacağını bilenlerdenim. İlla sosyolojik bir talihsizliğin ağında çırpnıyor olacaksın. Sadece şartlar seni aşık kılmaz, bir de yaratıcı o aşka kabiliyet kesbedecek kalbi de sende yaratmış olmalı. Yoksa bir kütük benzeri çam kozalağı, dünya yıkılsa nasıl aşık olur ki!
Aşk aslında, bilinç, denge ve uyumun yitirme hali gibi; 12. Sayfada Romeo şöyle der :
Yitirdim kendimi, ben burda değilim; Romeo değil bu, o bir başka yerde.
Bir ilk karşılaşma illa ki olacak. Ve o ilk intiba, Romeo’nun kalbi inler birden :
Parıldamayı öğretiyor bütün meşalelere
Bir Habeşin kulağındaki pırlanta gibi,
Asılmış gecenin yanağına sanki;
El sürülmeyecek kadar güzel,
Dünyaya fazla gelen değerli bir taş bu,
Akranlarından çok değişik ve başka,
Ak bir güvercin kargalar arasında.
Durduğu yeri kaçırmayayım dans bitince,
Şu kaba elim kutsansın onunkine değince.
Gönlüm hiç sevdi mi bugüne dek?
Sevdiyse, yalanlayın gözlerim.
Görmedim çünkü Bu geceye dek gerçek güzelliği.
Juliet şaşrtmaz, daha kadınsı bir tepkidir onunkisi; ama o da farkına varmıştır kaderlerinde kavuşamama üzerine bir denk gelme olacaktır:
JULIET Peki, ya onun ardı sıra giden, Hani şu hiç dans etmeyen?
DADI Bilmem.
JULIET Git adını sor hemen. Eğer evliyse Mezar olacaktır bana gelin döşeğim.
DADI Adı Romeo. Montague’lerden hem de Biricik oğlu baş düşmanımızın.
JULIET Biricik sevgim, biricik nefretimden doğdu. Erken görüp tanımadığım, tanımakta geç kaldığım; Tiksinilen bir düşmanı birden sevmemle Harika bir sevgi doğdu böyle.
Romeo ve Juliet birbirlerine aşık olurlar; Juliet’in duygusal olarak ayakları daha çok yere basmaktadır sanki, mantığını tam olarak aşkına esir etmemiştir:
JULIET
Biliyorsun, gecenin maskesi var yüzümde,
Olmasaydı eğer, duyduğun için demin söylediklerimi
Nasıl kızardığını görürdün yanaklarımın.
Çok isterdim ah bir güzel uyup göreneklere
Demin söylediklerimin tümünü inkâr etmeyi!
Ama uğurlar olsun görgü kurallarına.
Seviyor musun beni? “Evet” diyeceksin, biliyorum,
Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme,
Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş, derler
Sözünü tutamayan âşıklarla.
Romeo, beni seviyorsan, söyle bana açıkça.
Kolayca elde edilmiş sanıyorsan beni eğer,
Çatayım kaşlarımı, naz yapıp “hayır” diyeyim sana,
Ta ki sen kapanasın ayaklarıma.
Yoksa dünyada yapmam öyle bir şey.
Doğrusunu istersen güzel Montague,
Çılgınca seviyorum seni; belki de bu yüzden
Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi;
Ama inan sevgilim, daha bağlı olacağım sana
Daha kurnaz olup da çekingen duranlardan.
İtiraf edeyim ki, daha çekingen davranmalıydım,
Ama farkına varmadan ben, seni sevdiğimi
Ağzımdan işitmişsin. N’olur bağışla beni,
Hafifliğe yorma sakın
Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi.
Aşk; karşılığa dayanan ve çok inatla karşıdakinin de ‘’aynı aşk derecesinde sevdiği yanlgı kuyu diplerine’’ atan tam bir yanılsama halidir. Mecazilik de tam da burada akla geliyor gibi. Yanılsama hali. Aşkta, hatta karşıdakinde aynı halin var olduğu düşüncesi… imkansızı bir türlü kabul edememe. Eşyanın ruhuna aykırılığı kabul etme paradoksu.
Romeo 17, Juliet 13 yaşındaydı… Zıplar gibi olduğunuzu hayal ediyorum. Yorum yapmayacağım. Romeo ve Juliet aşkı 3 gün sürer. Her şey bir çırpıda olup biter. Özetle, aşklarının tam ortalarında Romeo elini kana bular, Tybalt’ı öldürür. İstemese de bu olmuştur. Olayın tam ortasında aslında ‘’Juliet‘’ hatırı vardır. Juliet, fesat dadısından çarpık da olsa bu olayı duyar. Bildiğin Juliet, şiirsel de olsa hal değiştirir, bir anda Kadınsılığın belki de özünde (fıtratında) olan hızlıca hal değiştirebilme anına geçer:
JULIET
Ey, çiçeklenen yüz ardında saklı yılan yüreği!
Hangi ejder korumuştur böyle değerli bir mağarayı?
Güzel zorba! Melek yüzlü şeytan!
Güvercin tüylü kuzgun! Kurt iştahlı kuzu!
Tanrısal görünüşün maskelediği günahkâr!
Gerçek görünüşünün tam tersi olan:
Cehennemlik ermiş, saygıdeğer düzenbaz!
Ey yaratıcı doğa, böyle tatlı bir tenin ölümlü cennetine
Bir şeytanın ruhunu verdikten sonra
Ne işin vardı cehennemde?
Bu kadar kötü yazıyla dolu bu kitap
Nasıl güzel ciltlenebilir böyle?
Yalan nasıl barınabilir
Göz kamaştıran bir sarayda?
Aşk ne zaman başlar ne zaman biter. Aşık olunan aşka değer mi, aşık olan hakikaten ona mı yoksa kendinde zaptedemediğine mi aşıktır. Bir zamanlar garip bir istatistik duymuştum. Aşık olanların yüzde yetmişinin evlenemedikleri gerçeği. O zaman – herhalde – aşkını da devam ettiremeyenler haydi haydi fazladır.
Konumuz olmasa da Aşk-ı Mecazi ile Aşk-ı Münezzeh arasında mukayese kabul etmeyecek kadar bir benzeşmeme durumu vardır. Bazılarınca yaratıcıya duyulan aşk ‘’ilim’’ sınıfından sayılmış. O’nun aşkında dalanların, daldıkça dalması, ve aşklarına karşılık daha da fazlasını, (amiyane) daha fazla dönüşe ve teveccühe şahit olması bu aşkı daha gerçek kılmaktadır. Ama fena – mümkin dairesindekilere duyulan aşk böyle midir!? Aşkın mecazisinde dolaşanların şiir ve edebiyatlarında hüzün, hasret, hayal kırıklığı, dilencilik, yalvarma, erime gibi temalar hakimken, Aşkın hakikisindekiler; istiğrak, doyamama, gözün kamaşması, kalbin tutuşması ve ‘’daha yok mu!’’yu anlatan ‘’hel min mezid’’ hallerini görmek mümkündür. Klasik bir alıntı;
“Bak şu gedanın haline
Bende olmuş zülfün teline
Parmağım aşkın balına
Bandıkça bandım, bir su ver!
Ey sâkî, aşkın oduna yandıkça yandım, bir su ver;
Parmağım aşkın balına bandıkça bandım, bir su ver!
Ey sâki aşkın nârına yandıkça yandım bir su ver
Düşeli dilber derdine yandıkça yandım bir su ver
Gedai
Juliet oyuna geldiğini anlar, Romeo sürgünle cezalandırılır. Rahip uydurmadan geçici etkili zehir hazırlar Juliete. Juliet bir geceliğine ölecek, Romeo’ya kaçacaktır. Rahip Lawrence, Romeoya bu kurguyu bildiren bir mektup yazar. Buluşma yeri mezarlıktır. Romeo mektubu alamadan Julietin öldüğünü duyar, ve mezarlığa gelir. Juliet’i ölü! bulur orada. Öncesinde, Julietin babasının zorla evlendirmeye çalıştığı Paris’i görür ve (nefsi müdafaa !) öldürür onu. Kabre iner, Juliet’i ölmüş görünce beraberinde getirdiği (eczanede yaptırdığı) zehri kafaya diker, oracığa yığılır. Juliet uyanır, Romeo’yu görür… dayanamaz, kabine bıçak saplar, ölür. Rahip Lawrence olanları birbir anlatır taraflara,düşman aileler barışır, pişman olurlar. Aşk peki! Aşk hikaye olur!
Her mecazi aşkın kaçınılmaz sonlarından. İlahi aşk’ta buluşmanın başlangıcı günbegün artarken, değmeyenlere duyulan aşkta ise tam tersi, ayrılık başlangıcı günbegün artmakta, araya dağlarvari mesafeler girmektedir. Milyon hikaye, milyon yaşanmışlık ve şarkılar, şiirler, edebiyat ve sinema ne varsa buna ışık tutan, bu gerçeği milyon dil ile haykırmaktadır.
Gördüğümde vurulduğum, hayat yolculuğumda yol haritama ışık tutan 100 beyandan birisi kabul ettiğim şu ifadeler beni destekler, ifadeler ona ait tabii ki:
“Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünkü zevale mahkûm, hakikî güzel olamaz. Aşk-ı Ebedî için yaratılan ve âyine-i Sâmed olan kalp ile sevilmez ve sevilmemeli.”
Mümkün olmasa da, çok az hayâl kırıklıkları yaşadığınız bir hayat olsun!
kaynakça
- Romeo ve Juliet – İş Bankası Yayınları
- Yasaklı Yayınlardan – KZT
- Yasaklı Yayınlardan – S 17
- Kapak – h safyurek – West Hoxton ’24
2 comments On Juliet Miydi Aşka Tutulan Yoksa Romeo Mu? – hasan Safyürek
Maşuk sanatlı olan ise eğer, hayvanlar aleminde ‘sanatlı’ olan dişiler değil erkekler oluyor. Kadınlar hep edilgen sayılmış, erkeklerse etken. Ya da buna mı inanmak istiyoruz, bilmiyorum.
Bir de:
“Hayat Yolculuğumda Yol Haritama Işık Tutan 100 Beyan”ın geri kalanından haber bekliyor olacağız :)…
Eğer bir İP kullanıyorsanız bu siteye girerken, artık google’un arama motorları o İP’yi ‘SADIK İP’ olarak yazmışlardır. rooter notlarına.
İlginiz ve değerlendirmeniz için teşekkürler.
Düşünüp bir şeyler yazmak istiyorum yorumunuza….